fbpx

Bugün itibariyle Türkiye’de resmi salgının neredeyse bir buçuk ayını geride bıraktık ve bu süreçte biriktirdiğimiz sayılar ve grafikler gün geçtikçe daha çok anlam kazanıyorlar

Ben de sizler gibi aslında sayıların dilinden anlayabilmek için çoğu zaman daha profesyonel insanların değerlendirmelerini okuyorum ve bunları bir araya getirerek kendi zihnimde bir perspektif oluşturmaya çalışıyorum. En faydalı bulduğum paylaşımları @lagaribey isimli twitter sayfasında buduğumu söyleyebilirim. Hesabın sahibini tanımamakla birlikte objektif bilimsel değerlendirmelerde bulunduğunu düşünüyorum.

Salgının başlangıcı döneminde en çok tartışılan konulardan biri sokağa çıkma yasağı uygulamasının gerekli olup olmadığıydı. Erken dönemlerde ben de dünyanın gelişmiş ülkelerinin örnek alınması ve hızlı sokağa çıkma yasağı uygulamasının faydası olacağını düşünenlerdendim. Geçen süreçte Türkiye için geniş kapsamlı ve uzun süreli bir sokağa çıkma yasağı olmayacağını hepimiz kabul ettik ve mevcut durumun buna göre etkisinin nasıl değişeceğini gözlemeye odaklandık. Bir nevi gerçek hayat laboratuvarı olacak bu duruma göre Türkiye’nin diğer ülkelerden nasıl ayrıldığını gördükçe sokağa çıkma kısıtlamasının gerçek etkisinin de ne olduğunu görmüş olacaktık.

Bununla birlikte geçtiğimiz hafta sonu denenen kısa dönemli sokağa çıkma yasağı bazı talihsiz görüntülere yol açtı. Benzer görüntülerin aynı uygulamayı deneyen birçok ülkede ortaya çıktığını bilmekte fayda var. Fransa ve İtalya’da da benzer şekilde market önlerinde kalabalıklar toplandı ve hatta ihtiyaçlarından fazlasını satın alarak stok yapmaya çalışan insanlar eleştirildiler. Türkiye’de de “salgın” kelimesinin ilk konuşulduğu günden bu yana ciddi bir “stok yapma” sorunsalı olduğunu kabul etmemiz gerekir. Bu sadece gıda ve temizlik maddeleri için değil tıbbi mlazemelerde de yaşandı. Profesyonel tıbbi hizmet sağlayıcıları kaliteli malzemeye ulaşmakta güçlük çekerken daha önceden stoklamış insanların bu malzemeleri amacı dışında günlük hayatta kullandıklarına şahit olduk. Tabi bu yaşananlar aslında malumun ilamından başka bir şey değildi. Benzer kriz dönemlerinde insanoğlunun davranış profilini kestirmek çok da zor değil ve bu problemler bize özgü de değil, evrensel.

Yaşananları bu şekilde kronolojik sırayla değerlendirmek kendi adıma hayatın doğal akışıyla mücadele etmenin belki de o kadar akılcı bir yöntem olmadığını düşünmeme yol açtı diyebilirim. Kısa süreli sokağa çıkma yasağı öncesinde insanların yarattığı izdiham, uzun süredir verilen bir mücadelenin, yapılan bilinçlendirme çalışmalarının, sosyal sorumluluk mesajlarının vs. sağladığı pozitif etkiyi baltalamış oldu. Buna göre bütün bunların hiçbiri yapılmasaydı ve hayat doğal akışına bırakılsaydı da belki yine aynı noktada olacaktık. Bu yalnızca bir ihtimal ve gerçekleşme düzeyini aslında bu haftaki vaka sayılarımız ortaya koyacak.

Türkiye’nin yükselen eğrisi bu hafta hız kazanırsa geçtiğimiz hafta sonu uygulanan sokağa çıkma yasağının negatif etkisini gördüğümüzü söyleyebiliriz. Şu anda yavaşlamış görünen eğri düzleşir ve belki de düşüşe geçer ise geçtiğimiz hafta yaşadıklarımızın o kadar da etkili olmadığını göreceğiz demektir.

Her halükarda salgının geleceğini ön görmek halen mümkün görünmüyor. Ancak ihtimalllerin ve salgının olası etki süresinin daraldığını söylemekte fayda var. Hatta Çin’den sonra salgının yavaşlayıp düşüşe geçtiği bazı batı ülkelerinde yeniden sosyal hayata dönüş denemeleri yapılmaya başlandı. Bunlardan biri Avusturya. Avusturya’da 400 metrekare altındaki iş yerlerinin açılmasına kısmi olarak izin verildi ve salgının yayılma hızına göre kademeli olarak sosyal hayata ya da belki de yeniden tecrit hayatına dönüşe karar verilecek. Bu tip uygulamalar bize de önümüzü görmek açısından fayda sağlayacaklar çünkü hali hazırda salgının hızı yavaşladıktan sonra günlük hayata dönüşün salgını yeniden şiddetlendirip şiddetlendirmeyeceğini kestiremiyoruz.

Özetlemek gerekirse geçtiğimiz aylara göre bilgi düzeyimiz arttıkça kendimizi daha güvende hissediyor ve önümüzdeki süreci kısmen de olsa tahmin edebilir hale geliyoruz. Bütün bunlara rağmen bilinmeyenlerin hala çok daha büyük paya sahip olduğu tarihsel bir süreçten geçtiğimizi belirtmekte fayda var. Ben sadece kendi penceremden bir bakış açısı yansıtmaya çalıştım ve sizlere ulaşarak karantina günlerimi biraz daha renklendirmiş oldum. Okuyup zaman ayıran herkese selamlar sevgiler.

Op. Dr. Umur AKINER Kimdir?

Eğitim sürecinde özellikle estetik ve fonksiyonel burun cerrahisi, kulak hastalıkları ve cerrahi tedavisi, baş boyun kanser ameliyatlarıyla guatr ameliyatları üzerine eğildi ve bu sürecin bir bölümünü Amerika Birleşik Devletleri’nde geçirdi.

SHOPPING CART